148 yıl önce bir padişahın ölümü… Sultan’ın kumpası

Kumpas sözcüğünün Türkiye’de en geniş kesimler tarafından kullanılmaya başlanması Fethullahçı Terör Örgütü’nün gazetecilere, yazarlara ve TSK mensuplarına yönelik Ergenekon ve Balyoz kumpaslarıyla başladı. ABD’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik stratejik hedeflerini gerçekleştirmek için yapılan bu kumpaslar Türkiye tarihine damgasını vurdu. Ama tarihimizin ilk kumpası Ergenekon ve Balyoz tertipleri miydi?

Gerek dış güçlerin planları doğrultusunda gerek içerideki iktidar mücadelesinde yerini sağlamlaştırmak isteyen güçler bu tip operasyonlara hep başvurdu. Türkiye’de de 6-7 Eylül olaylarından komünistlerin sorumlu tutulmasından 1 Mayıs 1977 katliamına değin kanlı kontrgerilla operasyonlarına kadar cumhuriyet tarihi boyunca kumpaslar yaşandı. Ancak kumpas olgusunun tarihimizdeki öyküsünü daha da geri götürmek gerekiyor. II. Abdülhamit’in Mithat Paşa ve arkadaşlarını yargıladığı Yıldız mahkemesi sabık sultan Abdülaziz’i katlettikleri iddiasıyla Meşrutiyet devrimcilerinin hüküm giydiği o yargılama hatırlanması gereken bir kumpas olarak tarihteki yerini aldı.

ESKİ SULTAN ABDÜLAZİZ ÖLÜ BULUNDU

148 yıl önce bugün 4 Haziran 1876’da eski Sultan Abdülaziz gözaltında tutulduğu Feriye Sarayı’nda ölü bulundu. Sadrazam Mütercim Rüşdi Paşa tarafından çağırılan hekimler Abdülaziz’in bilek damarlarını keserek intihar ettiğine ilişkin bir rapor düzenlediler. 2. Abdülhamid, tahta çıktıktan 5 sene sonra 1881’de amcası Abdülaziz’in intihar etmeyip suikaste kurban gittiği savıyla, başta Midhat Paşa olmak üzere Abdülaziz’in yerine getirdikleri 5. Murad’ı da tahttan indirip kendisini tahta geçiren kişilerin tamamını yargılattı ve mahkûm ettirdi. 2. Abdülhamid’in kendisine karşı yeni bir girişimde bulunulmaması için başlattığı bu dava Abdülaziz’in öldürüldüğüne dair kanıyı da güçlendirmiştir.

ABDÜLAZİZ NEDEN DEVRİLMİŞTİ

Sultan Abdülaziz, Abdülmecit’in ölümünden sonra padişah olmuştu. Sade görüntüsü halkta bıraktığı babacan imaj olumlu bir devre girileceği zannını uyandırmıştı. Ağabeyi Abdülmecit döneminde ilan edilen ve Osmanlı halkına temel hak ve özgürlükleri vaadeden Tanzimat Fermanı’nın uygulanmaya devam edeceğini duyuran Abdülaziz reformları sürdürdü. Ancak Avrupa seyahatinden sonra giriştiği müsrif uygulamalar halktan ve devlet yöneticilerinden tepki görmesine neden oldu. Tanzimat’ın ünlü devlet adamları Ali ve Fuat Paşaların birbiri ardında vefatından sonra ise Tanzimat döneminde saray ve Bab-ı Ali arasında bölüşülen iktidarı yeniden sarayda toplamaya kalkması ipleri kopardı.

İktidarın saray ve Bab-ı Ali arasındaki dağılımını bile yeterli görmeyen özgürlük ve demokrasi yanlısı gazetecilerin, yazarların ve devlet adamlarının başlattığı Yeni Osmanlılar Hareketi, Tanzimat’ın bile gerisine düşen padişahı devirmek için harekete geçti. Başarılı valilik deneyimleriyle tanınan Mithat Paşa’nın ve reformist bir asker olan Hüseyin Avni Paşa’nın liderliğinde başlayan ihtilal 30 Mayıs 1876’da padişahın devrilmesiyle sonuçlandı.

Abdülaziz’in 15 yıllık saltanatı, Osmanlı toplumunda ilklerin devri olmuş, Avrupaî yapı, kurum ve moda yayılmaya başlamış, basın ve fotoğraf günlük yaşama girmiş, toplumda yeni düşünceler, özgürlük istekleri uyanmıştı. Diğer yandan lüks ve sefahat yaygınlaşmış; askerî, endüstriyel ve ekonomik yönden Avrupa’ya bağımlılık yanında, ayrılıkçı ayaklanmalar da artmıştı.

46 yaşındaki padişahın tahttan indirilmesi için şeyhülislamdan fetva alınmıştı. 30 Mayıs 1876 günü sabaha doğru Süleyman Paşa’nın komutasındaki Mekteb-i Harbiye talebeleri karadan, donanma gemileri de denizden Dolmabahçe Sarayı’nı kuşatmıştı. Top sesleriyle uyanan Abdülaziz “Bunlar cülûs topu!” diyerek giyinme, ailesiyle saraydan ayrılıp ayrılmama kararsızlığında iken, veliaht dairesinden alınan 5. Murad’la oldu bitti bir cülûs töreni yapıldı.

Yeni padişah 5. Murad’ın ilk iradesi, amcası Abdülaziz’in ailesiyle Topkapı Sarayı’na gönderilmesi oldu. Eski padişah ve ailesi 2 gün sonra Feriye Sarayı’na götürüldüler. Abdülaziz burada, öldürüleceği kuşkusuyla 2 gün geçirdi. Bir nöbetçinin kendisini “Burada durmayın Aziz Efendi yasak!” diye azarlaması ve yanında taşıdığı revolver ile 3. Selim’in palasının 3 Haziran günü alınması üzüntüsünü büsbütün artırdı. 4 Haziran sabahı odasına girerken, annesinden sakalını düzeltmek için makas istedi. Aradan kısa bir süre geçince odadan iniltiler duyuldu. Kapı kırılıp girildiğinde, kolları sıvalı, yere yatmış ve kan içinde olduğu görüldü. Doktor geldiğinde Abdulaziz ölmüştü.

II. ABDÜLHAMİT’İN TUTMADIĞI SÖZÜ

II. Abdülhamit, V. Murat’ın kısa süreli saltanatının ardından tahta çıktı. V. Murat hakkındaki akıl hastalığı iddiaları padişahın görevini yapmasına engel olmuştu. Ayrıca asıl önemli konu Abdülaziz’i deviren kadronun kurulacak yönetim biçimi konusunda anlaşamaması olmuştu. Mithat Paşa, Yeni Osmanlılarla aynı çizgide olarak meşruti bir yönetim kurulmasında ısrarcıydı. Anayasa ve parlamento şarttı. Ancak sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, halkın buna hazır olmadığı iddiasıyla Tanzimat tarzı yönetim biçiminin sürdürülmesi gerektiğini düşünüyordu. Yani Mütercim Rüştü Paşa’ya göre saray gücü Bab-ı Ali ile paylaşırsa sorun kalmayacaktı. Serasker (Harbiye Nazırı) Hüseyin Avni Paşa ise bir askeri diktatörlükten yanaydı.

V. Murat’ın rahatsızlığı aslında sürüncemede kalan yönetim biçimi sorununu da çözdü. Çünkü II. Abdülhamit, Mithat Paşa’ya anayasa ve meşrutiyeti ilan etme sözü vererek V. Murat’ın yerine tahta çıktı. Böylelikle hem yönetim biçimi tartışmaları son buluyor hem de padişah meselesi hallediliyordu. Ancak işler planlandığı gibi gitmedi. II. Abdülhamit önce Mithat Paşa’yı sadarete getirmiş ancak kısa bir süre sonra azletmişti. Padişah daha sonra 93 Harbi’ni bahane ederek anayasayı da rafa kaldırdı ve ilk Osmanlı parlamentosunu dağıttı.

Karanlık bir baskı rejiminin adı olarak kullanılan II. Abdülhamit istibdadı başlamıştı.

BİR KUMPAS OLARAK YILDIZ MAHKEMESİ

Padişah, yeni bir 30 Mayıs ihtilalini önlemek için halledilen amcası Abdülaziz’in ölümünü tartışmaya açtı. İntihar raporu düzenlenmşti ama II. Abdülhamit’e göre bu bir cinayetti. Cinayet işleyenleri tespit edip yargılamak üzere Yıldız Sarayı’nın bahçesinde bir mahkeme kuruldu. Tarihe Yıldız Mahkemesi olarak geçen bu yargılama komedisi 27 Haziran- 29 Haziran 1881 tarihleri arasında Yıldız Sarayı’nın bahçesinde kurulan bir çadırda yapılan, Osmanlı padişahı Abdülaziz’i öldürmekle suçlanan sanıkların yargılandığı özel amaçlı bir mahkemeydi.

II. Abdülhamit, Abdülaziz’i deviren kadroyu Yıldız Mahkemesi’nin karşısına çıkaracaktı. En önemli sanık Mithat Paşa olacaktı. Mithat Paşa 1876 yılında II. Abdülhamit tarafından sadrazamlıktan indirilip sürgüne gönderilmişti. Hakkında tutuklama kararı çıktığında Aydın Valisi olarak İzmir’de bulunuyordu. Midhat Paşa önce Fransız Konsolosluğu’na sığındı ama Fransa’yla Osmanlı Devleti arasında yapılan pazarlık sonucu Osmanlı Devleti’ne teslim edildi. Hüseyin Avni Paşa mahkeme başladığında zaten vefat etmiş bulunuyordu. Eski padişah V. Murat ve annesi Şevkefza Hanım zaten hapis halinde oldukları için duruşmaya hiç getirilmediler. Süleyman Hüsnü Paşa ise Bağdat’ta sürgünde bulunuyorlardı.

İDDİANAMENİN SADECE İKİ NOKTASI DOĞRUYDU

Mahkeme başladığında önce iddianame okundu. Mahkeme reisi Mithat Paşa’ya ‘iddianameyi nasıl buldun’ diye sorunca, Mithat Paşa ‘iki mahalini doğru ve sahih buldum’ dedi. İki noktasını doğru bulmuştu. Biri başlangıçtaki besmele, öbürü sonundaki tarihti. Mithat Paşa “geri kalan yerleri yalan, yanlış ve tutarsızdır” diyordu.

‘Yalan, yanlış ve tutarsız’ iddianame mahkeme tarafından kabul gördü. Savcı, sanıklar ve tanıklar dinlendikten sonra 29 Haziran 1881 günü mahkeme kurulu başkanı Ali Sürûri Efendi kararı açıkladı. Abdülaziz’in öldüğü sırada hapis halinde bulunduğu Feriye Sarayı’nın görevlilerinden Pehlivan Mustafa, Cezayirli Pehlivan Mustafa ve Boyabatlı Pehlivan Hacı Mehmed ile Mâbeynci Fahri Bey, Ali Bey, Necib Bey, Midhat Paşa, Damat Mahmud Celaleddin Paşa ve Damat Nuri Paşa idama, Seyyid Bey ve Albay İzzet Bey de 10 yıl hapse mahkûm edildi.

Mithat Paşa ve arkadaşlarının Abdülaziz’i katlettiğine dair hiçbir somut delil bulunmamasına rağmen karar çıkmıştı. Bu karar 9 Temmuz 1881 günü toplanan 25 kişilik bir temyiz kurulu tarafından tekrar gözden geçirildi. Bu kurulun üyeleri arasında Gazi Osman Paşa ve Ahmet Cevdet Paşa da vardı. 25 kişi arasından 15 kişi mahkemenin kararının aynen uygulanması, 10 kişi ise cezaların hafifletilmesi yönünde oy kullandı. Böylece onaylanmış olan idam cezalarını II. Abdülhamit Taif’te çekilmek üzere müebbet hapse çevirdi.

TAİF’TE ÖLÜM

Taif’te zor koşullar altında hapis hayatı yaşayan Mithat Paşa ve Damat Mahmud Celaleddin Paşa 8 Mayıs 1884 gecesi muhafızları tarafından boğularak öldürüldüler. Ölüm emirleri II. Abdülhamit tarafından verilmişti. İdam cezasını hapse çeviren padişah, ilk verilen cezayı uygulamış oldu.

Eski şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi de 1898’de gene Taif’te öldü.

Türkiye’nin özgürlük ve demokrasi mücadelesi henüz ilk adımında baskı rejimi tarafından böylece ‘boğulmuştu’.

MİTHAT PAŞA: ÖNCÜ BİR DEVLET ADAMI

Abdülaziz’in ölüm yıldönümünde hatırladığımız özgürlük ve demokrasi kahramanı Mithat Paşa’nın yaşam öyküsü belki de ona neden kumpas kurulduğunu açıklığa kavuşturacaktır.

Ahmet Şefik adıyla dünyaya gelen Mithat Paşa, 10 yaşında hafız oldu. Henüz 13 yaşındayken Divan-ı Humayun kaleminde memur olarak çalışmaya başladı. 25 yaşına kadar Şam, Konya ve Kastamonu’da çeşitli memuriyetlerde bulundu. Bu dönemde, Kastamonu, Konya ve Şam Divan Katiplikleri sırasında yolsuzluklarla mücadele eden bir rapor hazırladı. Bu rapor, dönemin önemli devlet adamlarından Mustafa Reşit Paşa’nın beğenisini kazandı.

Mithat Paşa geleneksel bir eğitimden geçmiş ve Batı dillerini 35 yaşına kadar öğrenmemişti. Kendi isteği ve sadrazam Ali Paşa’nın özel izniyle Avrupa’ya giderek kültür, sanat ve siyaset alanlarında bilgisini ve ilgisini derinleştirdi.

BATI’DAN ETKİLENME VE REFORM ÇABALARI

Devleti denetleme fikirleri ve güçler ayrılığı konuları Mithat Paşa’nın ilgisini çekti. Fransa’daki Devlet Konseyi örneğinden etkilenerek, Türkiye’ye döndükten sonra bu kurulu kurup başına geçti (Şurayı Devlet). Ayrıca, Proudhon’un görüşlerinden etkilenmiş olduğu söylenebilir, ancak Proudhon ile hiç karşılaşmamıştır. Mithat Paşa, halka yönelik bir sosyal güvenlik sistemi olarak Memleket Sandıkları ve Emniyet Sandıkları’nı kurdu.

DANIŞTAY’IN AÇILIŞI VE VALİLİK DÖNEMİ

Danıştay’ın açılışında padişahın yaptığı konuşma, Mithat Paşa’nın reformist vizyonunu yansıtıyordu. Padişah, eski kanunların artık yararlı olmadığını ve icra kuvvetinin adlî, dinî ve kanunî kuvvetlerden ayrılması gerektiğini vurguladı. Ayrıca, her mezhepten Osmanlı vatandaşının eşit olduğunu ve mezhep anlaşmazlıklarının Osmanlı vatandaşlarını birbirinden ayıramayacağını belirtti.

Mithat Paşa, Niş Valiliği sırasında (39 yaşında bir vezir olarak) Memleket Sandıkları’nın ilk uygulamasını başlattı. Valilik döneminde yollar, köprüler, okullar, yetimhaneler ve vilayet gazetesi gibi birçok önemli projeye imza attı. Tuna Vilayet Nizamnamesi’nin hazırlanmasında aktif rol oynadı ve Tuna Valiliği’ni üstlendi.

YOLSUZLUKLA MÜCADELE

Mithat Paşa, Arabistan Ordusu Müşiri Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’nın yolsuzluklarını ortaya çıkararak görevden alınmasını sağladı. Mehmet Emin Ali Paşa’nın sadrazam olduğu dönemde, Mithat Paşa’ya vezir rütbesi verilerek valilik görevi verildi. Mithat Paşa, Mustafa Reşit Paşa’nın sadrazamlığı sırasında geri döndü ve Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye’de görev yaptı.

BAĞDAT VALİLİĞİ VE SONRAKİ GÖREVLERİ

Bağdat Valiliği döneminde sulama tesisleri, Basra’nın Şattülaraba nakledilmesi, Memleket Sandıkları ve yerel petrol ihtiyacının karşılanması gibi önemli projelere imza attı. Bağdat’ta tramvay organizasyonu, telgraf hatlarının geliştirilmesi ve yerel mali imkanların değerlendirilmesi gibi birçok yeniliği hayata geçirdi.

SİYASİ MÜCADELE VE MEŞRUTİYET DÖNEMİ

Mithat Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nda meşrutiyetin ilan edilmesi için önemli adımlar attı. 30 Aralık 1876’da Osmanlı Anayasası ilan edildi ve Mithat Paşa yeniden sadrazam olarak anayasa çalışmalarına başladı. Ancak, bu dönemde padişah ve sadrazamın sebepsiz sürgün kararları, mali krizin derinleşmesi ve rüşvetin artması gibi sorunlarla mücadele etti.

SÜRGÜN VE KATLİ

Sürgüne gönderilen Mithat Paşa, yurt dışında dahi memleket için çalıştı. Ruslara karşı Avrupa kamuoyunu aydınlatmaya çabaladı. Padişah tarafından affedilerek Suriye ve Aydın valiliklerine atanmasına rağmen, bu görevlerde de başarılı işler yaptı. Ancak, Yıldız Mahkemesi’nde haksız yere suçlanarak Taif’e sürgün edildi ve burada katledildi.

Mithat Paşa, Yeni Osmanlı devrimcileriyle birlikte çalışarak, Tanzimat ve Islahat Fermanlarından daha ileri bir reform hareketi olan 1. Meşrutiyet’i gerçekleştirdi. Millet egemenliğine dayanan anayasal yönetim görüşleri hakkında ‘cumhuriyetçi’ jurnalleri verilmesine dahi neden olmuştu. Mithat Paşa’nın Osmanlı İmparatorluğu’na getirdiği yenilikler ve reformlar çağının en büyük devlet adamlarından biri ve büyük bir devrimci olarak anılmasını sağladı.

Uğurcan Yardımoğlu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir